Lisey’in Hikayesi İnceleme

“Her şey aynı, seni seviyorum biriciğim”

Bir Aşk Hikayesi’ni ilk olarak 2007’de okumuştum. 23 yaşındaydım ve çok beğenmiştim. Aradan 14 yıl geçti. 37 yaşına geldim. Kitabın dizi uyarlamasını (Lisey’s Story)  izlerken kitabı tekrar okuma isteği geldi ve 14 yıl sonra 2.defa okudum.

Bir Aşk Hikayesi anlatılması çok zor bir kitap. İçerisinde o kadar yoğun duygu ve hayal gücü barındırıyor ki kelimelerle bunu ifade edebilmek imkansız.

Kitabın konusunu ve özet bilgisini zaten okumuşsunuzdur, oralara girmeyeceğim. Lisey’in eşi Scott’ı kaybettikten sonra onunla yaşadığı anılara, eşinin çocukluğunda yaşadığı travmalara dokunması inanılmaz etkileyici ve hepsinden daha önemlisi King’in bu anıları kitabın akışı içerisinde müthiş bir şekilde kullanması.

Scott’ın kendine özgü yöntemlerinden bool avının kitabın okura sunuluş şeklinde de kullanılması başka bir ustalık olarak göze çarpıyor. Böylelikle Lisey’in yaşadıklarını okur olarak da deneyimlemiş oluyorsunuz.

Usta “her evlilikte sırlar vardır” diyor ve buradan yola çıkıyor. Sayfaları çevirdikçe hikaye derinleşiyor ve bazen sizi çok üzen bazen de şaşkınlığa uğratan pek çok durağa uğruyor. Finalde de iki kez okuduğumda da aynı duyguyu hissettiğim “yürek ezici” bir sonla sizi baş başa bırakıyor.

Kitapta Lisey ve Scott arasındaki ortak dil de yine hikayeyi farklılaştıran etkilerden biri bana göre. UGAK (Uygun Görünen Anda Kuşan), Her şey aynı, artık ikiyiz, moktan, Boo’ya Moon, Nam Nam Ağacı, Sevgili Tepesi, Uzun Oğlan, Pufflama gibi bir çok terim ve deyim kitapta sizi karşılıyor. Bu terimlerin hemen hepsinin altında yatan bir hikaye olması, size sıklıkla “nasıl bir kafayla yazdın bu kitabı” dedirtecek türden.

Kitap her ne kadar yoğun doğa üstü öğeler içerse de bunu gerçekliğe o kadar yakın sunma başarısı göstermesi belki de kitabın en etkileyici kısmı olabilir. Her şey sanki gerçekten de olabilir hissi üzerinizden ayrılmıyor.

Son olarak da Boo’ya Moon’a değinmek istiyorum. Hepimiz çocukken hayali arkadaşlar ya da hayali mekanlar tasarlamışızdır. Scott da ağabeyi Paul ile birlikte bunu yapıyor fakat bu hayali dünya aslında gerçek bir boyuta açılıyor ve Scott çocukluğundaki tüm travmaları buraya gömmeye çalışıyor. On yaşındaki Scott’ın yaşadıklarını yüreğimde hissettim. İkinci okumamda bir baba olarak ve 14 yaş yaşlanmış olarak daha da yoğun hissettim.

Bu kitap hakkında anlatılacak çok şey var ama uzatmadan özetle “mutlaka okumalısınız” diyorum. Ama Stephen King ismini görüp ustanın korku-gerilim kitapları gibi zannetmeyin. Bu kitap derin bir travmayı, bu travmanın etkilerini, travmayı yaşayan Scott’ın eşiyle olan anılarını anlatırken sizi dört koldan sarıyor. Diyeceklerim bu kadar…

Bir yanıt yazın

RSS
Facebook
Instagram